SÖZCÜKTE ANLAM:
- Sözcük, cümle kuruluşuna yarayan en küçük anlam birimidir.
- Sözcükler, canlı ve cansız varlıkları, hareketleri ve onların durumlarını karşılar.
- Sözcükler, iletişimin temel malzemesidir.
- İnsanlar duygu ve düşüncelerini ancak sözcüklerle ifade ederler.
- Bu nedenle dilimizdeki sözcüklerin anlamsal ve yapısal özellikleri, onların cümle içindeki görevleri iyi tanınmalıdır.
- Böylece, kurulan cümlelerde hangi anlamların, ne amaçla bildirildiği iyi görülür; anlam ve yapıca sağlam cümleler bir araya getirilerek paragraflar ve paragraflardan da metinlere ulaşılabilir.
SÖZCÜKLERİN ANLAM ÖZELLİKLERİ:
- Gerçek Anlam
- Temel Anlam
- Yan Anlam
- Sesteş (Eş Sesli) Anlam
- Anlamdaş (Eş Anlamlı) Sözcükler
- Zıt (Karşıt) Anlamlı Sözcükler
- Mecaz Anlam
- Terim Anlamı
- Deyim Anlamı
Gerçek Anlam:
- Temel Anlam: Sözcüğe ilk yüklenen anlamdır. Bir sözcükteki en yaygın ve herke tarafından bilinen anlama temel anlam denir.
Örneğin “adam” sözcüğünün temel anlamı “kişi, insan”dır. “Burun” sözcüğünün akla gelen ve en yaygın bilinen anlamı “insanın yüzünde bulunan koku alma organı” olmasıdır.
“Çocuğun burnu kırıldı.” cümlesinde “burun” sözcüğü temel anlamında kullanılmıştır. Ancak;
Benim işlerime burnunu sokma!
Senin burnun ne kadar büyümüş.
Gemi burnunu körfeze çevirdi.
cümlelerinde “burun” sözcüğü, temel anlamından uzaklaşmıştır.
UYARI: Her sözcük tek başına kullanıldığı zaman temel anlamını korur. Bir sözcük, ancak cümlede kullanılırsa temel anlamından uzaklaşır.
Örneğin “dinlemek” sözcüğünün temel anlamı, “bir ses işitmek, duymak”tır.
Oysa “Biraz başımı dinlemek istiyorum.” cümlesinde sözcük, temel anlamından uzaklaşmıştır.
“Görmek” sözcüğü, “gözle ve ışık yardımıyla bir şeyin varlığını bilmek” temel anlamını, “Karşıdan gelenleri gördünüz mü?” cümlesinde korurken “İşlerinin kötü gittiğini görmüyor musun?” cümlesinde başka bir anlamda kullanılmıştır.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler temel anlamlarıyla kullanılmıştır:
Onun gizli kapaklı işi olmaz.
Bahçedeki bütün ağaçları budamışlar.
Sokaktan çocuk sesleri geliyor.
- Yan Anlam: Sözcüğün temel anlamından uzaklaşmadan, temel anlamıyla ilgili olarak kazandığı yeni anlama yan anlam denir. Bu anlam, sözcüğün aynı zamanda “kullanılış anlamı”dır.
Sesteş sözcükler dışında, her sözcüğün tek bir temel anlamı vardır. Ancak bir sözcüğün birden fazla yan anlamı bulunabilir.
Örneğin “adam” sözcüğünün temel anlamı, “kişi, insan”dır. Ancak bu sözcüğün cümledeki kullanılış özelliğine göre temel anlamının dışında yeni anlamlar kazandığını görürüz:
“Bu okul, şimdiye kadar çok adam yetiştirdi.” cümlesindeki “adam” sözcüğü “iyi yetişmiş, değerli kimse” yan anlamını kazanmıştır.
“Bu mağazada iki adam çalışıyor.” cümlesinde de “birinin emrinde, hizmetinde bulunan” yan anlamında kullanılmıştır.
“Bu çocuk adam olmaz.” cümlesinde ise “adam” sözcüğünün hem temel hem de yan anlamından uzaklaştığı görülür.
“Durmak” fiilinin temel anlamı, “oluşu, çalışması kesilmek”tir. Ancak,
“Bu anıtlar, binlerce yıldır duruyor.” cümlesinde “var olmaya devam etmek”
“Sabahtan beri aç duruyor.” cümlesinde de “herhangi bir durumda bulunmak” yan anlamlarında kullanılmışlardır.
Bir sözcüğü temel ya da yan anlamını verecek biçimde kullanırsak “gerçek anlam”ıyla kullanmış oluruz.
Yan anlamların bazıları somut anlam taşırken bazıları da soyut anlam alabilir:
Örneğin “ekmek” sözcüğünün temel anlamı “undan yoğrularak fırında ya da sacda pişirilen yiyecek”tir ve bu anlam somuttur. “Gece gündüz bir lokma ekmek için çalışıyor.” cümlesindeki “ekmek” sözcüğü, “geçinmek” soyut yan anlamıyla kullanılmıştır.
ÖRNEK SORU 1:
“Fazla” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde diğerlerinden farklı bir anlamda kullanılmıştır?
- Bu konuyu fazla büyüttün.
- Fazla konuşma da işimize bakalım.
- Yumurtayı fazla pişirmene gerek yok.
- Fazla mal göz çıkarmaz.
- Sen de artık fazla oluyorsun.
(Çözüm: “Fazla” sözcüğü, E seçeneğindeki cümlede “dayanma gücünü aşacak davranışta bulunmak” anlamında kullanılırken diğer seçeneklerde “çok, gereğinden çok” anlamında kullanılmıştır. Cevap; E)
ÖRNEK SORU 2:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, “açmak” sözcüğü temel anlamıyla kullanılmıştır?
- Dışarıya çıkarsan balkon kapısını açık bırakma!
- O, derdini her zaman bana açardı.
- Yeni sergisini önümüzdeki ay açmayı düşünüyor.
- Bu dükkânı kardeşimle ortak açtık.
- Kıyıdan çok açılma, yoksa boğulabilirsin.
(Çözüm: “Açmak” sözcüğünün A seçeneğindeki cümlede “bir nesneyi kapalı durumdan kurtarmak” anlamıyla kullanıldığı görülmektedir. Bu anlam, sözcüğün temel anlamıdır. Sözcük, B seçeneğinde “söylemek”, C ve D seçeneklerinde “bir kuruluş oluşturmak, işletme hazırlamak” anlamlarında kullanılmıştır. E seçeneğinde ise “uzaklaşmak, ayrılmak” yan anlamı vardır. Cevap: A)
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “barınmak” sözcüğünün anlamıyla kullanımı birbirine uymamaktadır? (2001 ÖSS)
Anlam Kullanım
A) Bir yerde yaşamak, yaşamını sürdürmek Burası, yılın her mevsiminde gemilerin barınabileceği
bir yerdi.
B) Çevresiyle uyumlu, dirlik içinde yaşamak Çalıştığı yerlerin hiçbirinde barınamadı.
C) Bir yerde etkili olmak, gelişecek ortam bulmak Çağdışı anlayışların burada barınamayacağını
görmüştü.
D) Doğa etkilerinden korunmasını sağlayacak Soğuk havalarda barınmak için kendine
bir yere sığınmak kuytu bir yer arıyordu.
E) Yerleşmek için uygun koşullar bularak oturmak Koskoca kentte bir yer bulup barınamadılar.
(Çözüm: “Barınmak” sözcüğünün mecaz ve yan anlamları üzerine kurulmuş bu soruda A seçeneğindeki anlam, verilen örneğe uymamaktadır. Gemilerin barınması “yaşamı sürdürmek için” değil, “kaçınılan durumlardan, doğa olaylarından korunmak” içindir. Cevap: A)
2. Sesteş (Eş Sesli) Anlam: Yazılışları aynı ama anlamları farklı olan sözcükler “sesteş” sözcüklerdir. Sesteş sözcüklerin hangi anlamda kullanıldıkları ancak cümlede belli olur:
- Sesteş sözcüğün kazandığı her anlam, temel anlamdır. Bir sözcüğün temel anlamından doğan yan ve mecaz anlamlar sesteş değildir:
Örneğin “yaz” sözcüğü, “Yaz mevsimi birden geldi.” ve “Söyleyeceklerimi dikkatli yaz.” cümlelerinde temel anlamlarıyla kullanılmış sesteş sözcüklerdir.
Oysa “Çocuğunu yeni açılan okula yazdırdılar.” Cümlesindeki “yaz” sözcüğü, “yazmak” fiilinin yan anlamındadır, dolayısıyla sesteş değildir.
- Sesteş sözcükler arasında anlam farklılığının yanı sıra tür farklılığı da olabilir:
Örneğin “Kafile yürüyerek çaydan geçti.” ile “Akşam çayını birlikte içelim.” cümlelerinde “çay” sözcükleri isim türündedir.
Oysa “soy” sözcüğünün bir anlamı “aynı kandan gelen kimseler topluluğu”dur ve sözcük bu anlamıyla isim türündedir. Bu sözcüğün sesteş anlamı “soymak” fiilidir. Böylece iki farklı anlamla birlikte tür farklılığı olduğu da görülebilir:
“Onların soyu çok eskilere dayanır.”
“Patatesleri daha ince soymalısın.”
- Sesteş sözcüklerle ortak köke sahip sözcükler birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Ortak köke sahip sözcüklerde anlam yakınlığı bulunur ancak sesteş sözcüklerde anlam yakınlığı yoktur:
Örneğin “say-“ fiilinden türeyen “sayı” sözcüğü ile “saygın” sözcüğü farklı anlamlar taşımalarına rağmen ortak kökten türemişlerdir. Bu nedenle köklerine bakarak sesteş oldukları söylenemez.
“Durulmak” sözcüğü, “Bulanık sular durulmaz mı?” cümlesinde temel anlamıyla “Burada durulmaz!” cümlesinde de başka bir temel anlamıyla kullanılmıştır. Her iki sözcük, cümlede bildirdikleri farklı anlamlar nedeniyle “sesteş”tir.
- Bir sesteş sözcüğün iki anlamını da düşündürecek biçimde cümlede kullanılması “tevriye” sanatını oluşturur:
Tevriye: İki gerçek anlam taşıyan bir sözcüğün yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kastetmektir. Sözcüğün her iki anlamında da “mecazlı” söyleyiş bulunmamalıdır:
Örneğin
Koyup kaldırmada ikide birde
Kazan devrildi, söndürdüğü ocağı (İzzet Molla)
Yukarıdaki dizelerde “ocak” sözcüğüyle yakın anlamda “ateşin yandığı yer” söylenmiş; uzak anlamda ise Osmanlı dönemindeki “Yeniçeri Ocağı” kastedilmiştir. Her iki anlamın da gerçek olması, bu dizelerde “ocak” sözcüğü hem sesteş anlamda kullanılmış hem de bu kullanımıyla tevriye sanatını oluşturmuştur.
Aşağıdaki örneklerde de sözcüklerin sesteş anlamlarından yararlanılarak tevriye sanatı yapılmıştır:
“Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal” (Hak: Birinci anlamı Allah, ikinci anlamı adalet, doğruluk)
“Gül gülse, daim ağlasa bülbül acep değil
Zira kimine ağla demişler, kimine gül” (Gül: Birinci anlamı bir çiçek adı, ikinci anlamı gülmek fiili)
- Sesteş sözcükler, Halk şiirinde kafiye olarak da kullanılır. Özellikle mani türünde kullanılan bu kafiyelere “cinaslı kafiye” adı verilir:
“Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya
Ben yârimden vazgeçmem
Götürseler asmaya”
Yukarıdaki dörtlüğün ikinci dizesindeki “asma” “üzüm veren bitki”dir. Dördüncü dizedeki “asma” ise “idam etme, öldürme” anlamında kullanılarak cinaslı kafiye oluşturulmuştur.
“Eyleme vaktini zâyi; deme kış yaz, oku yaz.
Sesteş Sözcüklere Diğer Örnekler:
havale: Bir işi başkasının sorumluğuna bırakmak
“Bu dilekçeyi müdürlüğe havale ediniz.”
havale: (tıp) Genellikle küçük çocuklarda görülen ateşli ya da ateşsiz çırpınma nöbeti
“Küçüklüğünde havale geçirmiş.”
havale: Banka, postane aracılığıyla gönderilen para
“Havalenizi öğleden sonra alabilirsiniz.”
dolu: İçi boş olmayan
“Masadaki bütün bardaklar doluydu.”
dolu: Suyun havanın üst katmanlarında soğuktan donarak yuvarlak buz taneleri biçiminde yağan bir yağış türü
“Öğleye doğru birden dolu yağmaya başladı.”
engin: Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş
“Bir şilep sızıyor engin gözlerinden” (A. İlhan)
engin: Niteliği düşük olan
“Bu tasarımı yaparken engin malzemeler kullanmayınız.”
Bu örneklerde görüldüğü gibi, sesteş sözcüklerin birbirleriyle anlamsal ilgileri yoktur. Bu sözcüklerin her biri farklı anlamlar taşır ve biz bu anlamları cümledeki kullanılışlarında görebiliriz.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler, sesteş anlamlıdır:
Asma dalına mendil asma!
Mademki açtınız, neden yemekten başka şeylerden söz açtınız.
Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz, kışım yazıma
3. Anlamdaş (Eş Anlamlı) Sözcükler: Yazılışları farklı, anlamları aynı ya da birbirine çok yakın olan sözcüklerdir:
Örneğin küçük – ufak, yaşlı – ihtiyar, özlem – hasret, yaş – ıslak, öge – eleman – unsur, siyah – kara, iri –büyük – kocaman, ilave – ek, gaye – amaç, menfaat – çıkar, sınır – hudut… gibi sözcükler arasında anlamdaşlık ilişkisi vardır.
4. Zıt (Karşıt) Anlamlı Sözcükler: Anlamca birbirinin karşıtı olan ya da anlamca birbiriyle çelişen sözcüklerdir:
Uzun – kısa, genç – yaşlı, zayıf – şişman, yeni – eski, gülmek – ağlamak, kibar – kaba, seçkin – sıradan, yavaş – hızlı, iyi – kötü, geçici – kalıcı, ham – olgun, geniş – dar, hırçın – uysal… gibi sözcükler, anlamca birbirlerinin karşıtlarıdır.
5. Mecaz Anlamlı Sözcükler: Hem Türkçede hem de diğer dillerde sözcükler iki anlam etrafında oluşur: Gerçek anlam ve mecaz anlam.
- Mecaz anlamlı sözcükler, gerçek anlamın dışında başka bir anlamda kullanılır.
- Günlük hayatta bile sözümüze güç katmak için mecaza başvururuz: Yapamayacağımız bir işi belirtmek için “gözüm kesmedi”, bir korkuyu anlatırken “öldüm”, bir sevinci anlatırken “uçuyorum” deriz. Buradaki “kesmek, ölmek, uçmak” sözcükleri gerçek anlamlarının dışında kullanılmıştır.
- Sözcüğün mecaz anlam yüklenebilmesi için cümlede kullanılması gereklidir.
- Bir sözcüğün mecaz anlamlı olup olmadığını belirlemek için iki temel niteliği yüklenmesi gerekir:
- Sözcük, gerçek anlamının dışında başka bir anlamda kullanılmalıdır.
- Cümlede sözcüğün gerçek anlamına dönüş olmamalıdır.
Duygusuz, acımasız biri için kullandığımız “kalpsiz” sözcüğü; kibirli, çalımlı, gururlu biri için söylediğimiz “havalı” sözcüğü mecaz anlamlıdır. Çünkü bu sözcüklerin gerçek anlamlarında kullanılmaları mümkün değildir.
Aşağıdaki altı çizili sözcükler mecaz anlamlarıyla kullanılmışlardır:
Onun bu konularda alnı açıktır.
Ailesinin gölgesi altında yaşıyor.
Sözleriyle bizi iğnelemeye bayılır.
Çok kara gün gördüler.
Burası karınca kaynıyor.
- Sözcüğün yan anlamıyla mecaz anlamı karıştırılmamalıdır: Sözcükteki gerçek anlam ile yan anlamı arasında bir benzerlik ve ilgi vardır. Oysa sözcüğün gerçek anlamı ile mecaz anlamı arasında bu ilgi yoktur.
6. Terim Anlamı: Bilim, sanat, teknoloji gibi alanlara ait kavramları karşılayan sözcüklerdir. Sözcüğün anlamı, kişiden kişiye farklılık göstermez.
“Roman, deneme, masal, şiir, biyografi…” edebiyata, “anot, çinko, oksijen, açı, bölme…” bilime, mikroskop, büyüteç, lam…” teknolojiye ait terimlerdir.
- Kimi sözcükler bir cümlede gerçek anlamında kullanılırken başka bir cümlede terim anlamı içerebilir:
“Ağacın kökü kurumuş.” cümlesinde “kök” sözcüğü gerçek anlamdadır ancak “Sözcüklerin köklerini bulalım.” cümlesinde “kök” sözcüğü, bir dil terimidir.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcükler terim anlamlıdır:
Yaşayan tüm hücreler, büyüme, gelişme ve üreme için enerjiye ihtiyaç duyarlar.
Kimi organizmalar, güneş enerjisini fotosentezle kimyasal enerjiye çevirirler.
Sosyal özellikler dikkate alınarak ayırt edilen bölgeye coğrafibölge denir.
Sanatçının bestesi ve güftesi kendine ait olmak üzere çok sayıda eseri vardır.
Kinematik, cisimlerin hareketini inceleyen mekaniğin bir alt dalıdır.
- Deyim Anlamı: Deyimler, gerçek anlamlarının dışında, bir düşünceyi anlatmaya yarayan kalıplaşmış sözlerdir. Bu sözler, belirli bir durumu belirtmek, belirli bir kavramı göstermek için kullanılır:
Cin fikirli, eline düşmek, kalbini kırmak, yüreği ağzına gelmek, suyu çıkmak, sözü geçmek, yol almak, pabucu dama atılmak…
Deyimlerin Genel Özellikleri:
- Deyimler anonimdir; atasözleri, maniler gibi kimin söylediği bilinmez fakat onları hepimizi kullanırız ve anlamlarını biliriz:
Dostlar başına, başına güneş çarpmak, ev tutmak, gözaydına gitmek… gibi deyimleri günlük hayatta kullanırız ve bu deyimlerin anlamlarını herkes bilir.
- Kalıplaşmış sözlerdir. Deyimdeki sözcüklerin yerleri değiştirilmez, anlamdaş sözcükler kullanılmaz:
“Karnı zil çalmak” deyiminin yerine “midesi zil çalmak; “bağrına basmak” yerine “göğsüne basmak; “ayıkla pirincin taşını” yerine “pirincin taşını ayıkla” ya da “seç pirincin taşını” denmez.
- Deyimler, farklı kip ve kişi ekleriyle çekimlenebilir:
“Suyu çıkmak” deyimi, “Suyunu çıkardınız.”, “Suyumuz çıktı.”, “İşin suyunu çıkarma!” biçimlerinde kullanılabilir.
- Deyimlerin arasına başka sözler girebilir. Böyle durumlarda deyimin varlığı gözden kaçırılmamalıdır:
“Gözü takılmak” deyimi, “Gözü vitrindeki elbiseye takıldı.” cümlesinde olduğu gibi aralanabilir.
- Kimi deyimlerde söz sanatlarına da yer verilir:
“Dereyi görmeden paçayı sıvamak” deyiminde mecazımürsel (ad aktarması) sanatı vardır.
“İnsan kuş misali” deyiminde benzetme sanatı vardır.
- Deyimlerdeki sözcükler genellikle mecaz anlamda kullanılır:
“Para yemek, sözü kesmek, ant içmek…” gibi deyimlerdeki “yemek, kesmek, içmek” sözcükleri mecaz anlamlarıyla kullanılmıştır.
- Bazı deyimlerdeki sözcükler, gerçek anlamlarında da kullanılabilir:
“Akşam ahıra, sabah çayıra; yükte hafif, pahada ağır” gibi deyimlerdeki sözcükler, gerçek anlamıyla da kullanılabilir ya da gerçek anlamla yakın ilgi taşır.
ÖRNEK SORU:
Depremde evde değildik. Eve gelince gördük ki dolaplar, kitaplıklar devrilmiş; binlerce kitap yerlerde. Şimdi o kitaplar ne olacak? “Canını kurtarmışsın yetmez mi?” demeyin. Kitaplar da insanın canı gibi. Birine bile zarar gelse içimden bir şeyler kopar.
Bu parçada “içinden bir şeyler kopmak” sözüyle anlatılmak istenen, aşağıdakilerden hangisidir? (2000 ÖSS)
A) Birdenbire aşırı heyecana kapılmak
B) Bedensel bir acı duymak
C) Yapabileceği bir şeyi yapamaz hâle gelmek
D) İstediği gibi davranmadığı için rahatsız olmak
E) Bir olay karşısında derin üzüntü duymak
(Çözüm: “İçinden bir şeyler kopmak” deyimi, bize üzüntü veren durum ya da olaylar karşısında kullanılır. Parçada da yazar, depremin kitaplarına verdiği zarardan dolayı yaşadığı üzüntüyü anlatmak için bu deyimi kullanmıştır. Cevap: E)