Arapça “bir maksat güden uzun manzume” anlamına gelir. Belli bir amaçla yazılmış şiir demektir. Türk edebiyatında din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılmış uzun şiirlere denir. Araplardan İranlılara ve XI. yüzyıldan itibaren Türklere geçmiştir.
Kaside türünün özellikleri:
1. Beyit sayısı 33-99 arasındadır. Ancak 33’ten az sayıda beyitle yazılmış kasideler de bulunmaktadır.
2. Kafiye düzeni aa, ba, ca, da… biçimindedir. Kafiye düzeni gazelle ortaktır.
3. Gazelde olduğu gibi ilk beytine matla, son beytine makta adı verilir. Kasidenin en güzel beytine taç beyit ya da beytü’l-kasid adı verilir.
4. Kasideler aruz ölçüsüyle yazılır.
5. Kasidede kullanılan dil Arapça ve Farsça karışık ağır bir dildir.
6. Anlatımda söz sanatlarına oldukça yer verilir. Bu yönüyle anlatım kapalıdır.
7. Kaside 6 bölümden oluşur:
a) Nesîb ya da Teşbib: Kasidenin ilk bölümüdür. Beyit sayısı 15-20 arasındadır. Şair doğrudan doğruya konuya girmeyeceği için önce aşktan, tabiat sevgisinden, mevsimlerden ya da bayramlardan söz eder. Kasideler, genellikle nesîb bölümünde söz edilen konuya göre adlandırılır: Bahârîye, Ramazanîye, Şitâîye (kış mevsimi)… gibi. Bazı kasideler de nesîb bölümündeki rediflere göre adlandırılır: Su kasidesi (su redifli), Sünbül Kasidesi (sünbül redifli)… gibi.
b) Girizgâh: Medhiye bölümünden önce söylenen beyit ya da beyitlerden oluşur. Uygun bir nükte ile medhiye bölümüne geçileceği bu bölümde bildirilir.
c) Medhiye: Kasidenin sunulduğu kişinin övüldüğü bölümdür. Övülen kişinin bilgisi, yetenekleri oldukça abartılı biçimde dile getirilir. Kalıplaşmış benzetme ve mazmunlara yer verilir.
d) Tegazzül: Kasidenin gazel söylenen kısmıdır. Şair, medhiye bölümünün bitiminde, gazel söyleyeceğini uygun bir beyitle bildirerek tegazzül bölümünü oluşturur.
e) Fahriye: Şairin kendi kişilik ve sanatını övdüğü bölümdür. Genellikle İran edebiyatının tanınmış şairleri ile kendisini karşılaştırır ve onlardan daha iyi bir şair olduğunu vurgular. En ünlü fahriyeler Nef’î’ye aittir.
f) Dua: Kasidenin en son bölümüdür. Bir ya da birkaç beyitten oluşur. Şair kasidesinde övdüğü kişinin başarılı, talihli ve uzun ömürlü olması için duada bulunur.
Kaside örneği:
SU KASİDESİ
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çâre su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Zevk-i tiğından aceb yok olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırakır rahneler dîvâre su
Suya versin bâğ-bân gülzârı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattına
Hâme tek bakmaktan inse sözlerine kare su
Ârızın yâdiyle nem-nâk olsa müjgânım n’ola
Zâyi olmaz gül temennâsiyle vermek hâre su
Gam günü etme dîl-i bîmardan tiğin diriğ
Hayrdır vermek karanû gecede bîmâre su
İste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et
Susuzum bu sahrede benim’çün âre su
Ben lebim müştâkıyım zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su
Ravza-ı kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş gâlibâol serv-i hoş reftâre su
Su yolun ol kûydan toprağ olup tutsam gerek
Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su
Dest-bûsı arzûsiyle ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun aninle yâre su
İçmek ister bülbülün kanın meğer bir reng ile
Gül budağının mîzacına gire kurtâre su
Tînet-i pâkini rûsen kılmış ehl-i âleme
İktidâ kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr’e su
Seyyid-i nev;i beser dervâ-vi dürr-i istifâ
Kim sepiptir mu’cizâtı âteş-i eşrâre su
Kılmak için taze gül-zâr-i nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhar seng-i hâre su
Mu’ciz-i bir bahr-i bî-pâyan imiş âlemde
Kim Yetmiş andan bin bin âteş-hâne-i küffâre su
Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima
Parmağında verdiği şiddet günü ensâre su
Eylemiş her katrede bin bahr-i rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzu-ı için gül ruhsâre su
Hâk-i pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su
Zerre zerre hâk-i der-gâhına ister salar nûr
Dönmez ol der-gâhdan ger olsa pâre su
Zikr-i na’tın virdini derman bilir ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humar için içer mey-hâre su
Yâ Habîbâ’llah yâ Hayr’el-beşer müştâkınım
Eyle kim leb-teşneler yanıb diler hem vâre su
Şensin ol bahr-i kerâmet kim şeb-i mi’rac’da
Şeb-nem-i feyzin yetirmiş sâbit ü seyyâre su
Çeşm-i hûr-şidden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkâdin tecdîd eden mi’mâre su
Bîm-i dûzah nâr-i gam salmış dîl-i sûzânıma
Var ümîdim ebr-i ihsanın sepe ol nâre su
Yûmn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsandan dönen tek lü’lü-i şeh-vâre su
Hâb-ı gafletten olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Hâb-i hasretten dökende dîde-i bîdâre su
Umduğum oldur ki Rûz-i Haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vasim vere ben teşne-i dîdâre su
Fuzuli