Cumhuriyet Döneminde Roman-4

4.Modernizmi Esas Alan Sanatçılar

Modernizm, bütün dünyada yankılar uyandırmış bir sanat- edebiyat akımıdır. “Modernizm’i kısaca “geleneksel olanı reddetme tavrı” olarak tanımlayabilir; bu bağlamda modernizmi benimseyen hikâyeci ve romancıların geleneksel ve yerleşik roman anlayışını reddettiklerini söyleyebiliriz.

Modernizmin doğuşunda I. ve II. Dünya Savaşlarının insanlık üzerindeki yıkıcı etkileri büyük rol oynamıştır. İnsan, yaşadığı dünyada hep açılarıyla baş başa kalmış ve yalnızlıktan kurtulamamıştır. Öyleyse insanın bu durumunu anlatmak gerekir. Modernist yazar, gerçekten, düşten, bilinç ve bilinçaltından birer tutam alarak hepsini beraberce yoğurur ve hikâyesini biçimlendirir.

Yine modernist yazarlar, geleneksel romancıların aksine kişilerin iç dünyalarını romanlarına katmayı ve “dün-bugün-yarın”dan oluşan zaman zincirini kırmayı hedeflerler. Artık yolculukları “dış”a değil “iç”e yöneliktir. Karakterlerin anılarını ve bilgilerini, kafalarından neler geçtiğini, dillerinden dökülmeyip kalplerine gömdüklerini okuyucuya aktarabilmek için bilinç akışı, iç konuşma ve iç diyalog gibi teknikler kullanırlar.

Modernist romanlarda neden-sonuç ilişkisi ortadan kalkmıştır. Roman, en baştan başlamak veya belirli bir sonla bitmek zorunda değildir. Yazar, insar dışındaki dünyayı yalın biçimde yansıtmaktan kaçınır; geleneksel anlatımın dışına çıkar, yer yer alegorik anlatımdan yararlanır, sözcüklerin çağrışım gücünden yararlanarak şiirsel bir dil kullanır.

“Modernizm”i esas alan eserlerde;

İnsan, karmaşık bir varlık olarak sunulur.

Bireysellik ve bireyin kozmik yalnızlığı anlatılır.

Bireysel ve toplumsal huzursuzluk geniş biçimde işlenir.

İnsanın geleneklere isyanı ve toplumdan kaçış ele alınır.

Sait Faik Abasıyanık: İlk hikaye kitabı “Semaver”den sonra 1948’den sonraki eserlerinde bireye ve onun iç dünyasına eğilmiştir. Özellikle “Alemdağda Var Bir Yılan” adlı eseri gerçeküstücü özellikler taşıyan öykü kitaplarından biridir. Eserlerinde küçük ve sıradan insanların yaşamını, ada ve deniz insanlarını, tabiat güzelliklerini anlatmıştır. Konu ve olaydan çok yaşanan anları aktarmaya önem verir.

Diğer eserleri: Sarnıç, Son Kuşlar, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut.

Memduh Şevket Esendal:

Ayaşlı ve Kiracıları: Yazar, büyük bir apartmanda tuttuğu dairenin dokuz odasını isteyenlere kiraya veren Ayaşlı İbrahim Efendi karakteri vasıtasıyla siyasi eleştirilerini korkusuzca yapmaktadır bu romanda. Bu odalarda oturan insanları anlatarak aslında bize Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Ankara’dan toplumsal bir kesit sunar.

Ayaşlı olarak bilinen İbrahim adlı şahıs bazıları karanlık olmak üzere çok çeşitli işler yapmıştır. Son olarak bir apartman dairesi alır ve dokuz odasını kiraya vererek geçimini sağlamaya çalışır. Dairesinde oturan şahıslar Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelmiş kişilerdir. Küçük bir Türkiye fotoğrafı gibi olan romanda bu kişilerin ilişkileri romanın sonuna dek anlatılır. Romanın sonlarına doğru herkes Ayaşlının öldüğüne şahit olur.

Öyküleri: Mendil Altında, Vassaf Bey, Otlakçı

Oğuz Atay: İlk romanı “Tutunamayanlar”da küçük burjuva dünyasına ironiyle yaklaştı. Kitapta olaylar, küçük burjuva dünyasının değerlerinden ölümüne nefret eden bir gencin, kendisini öldürmesiyle noktalanır. Bu eserinde yenilikçi ve çağdaş Batı romanının bazı tekniklerinden ustaca yararlandı. İç konuşma, bilinç akışı, düşler ve değişik söylemlerden oluşan metinler düzleminde karmaşık bir gerçeklik kurdu. Romanın içinde dağılmış ayrıntı, gözlem ve çağrışımlar, bütüne egemen olan bilinçli bir kurgunun öğeleridir. Öykü kitapları “Tehlikeli Oyunlar” ve “Korkuyu Beklerken”de de psikolojik çözümlemelere ağırlık verdi. “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı eserinde ise Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatını anlattı.

Orhan Pamuk: İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları ‘nda Orhan Pamuk Nişantaşı’nda yaşayan bir ailenin üç kuşak boyunca yaşadıklarını bir tarihsel kurgu içerisinde ele aldı. Tüccar Cevdet Bey’den başlayarak torunlarına uzanan üç kuşağın yaşadıkları, batılılaşma gayretleri, İstanbul yaşamı… Nişantaşı’nın burjuvadan bir ailesinin düşünceleri, yaşam biçimi romanda değerlendirilmiştir.

Yazarın ikinci kitabı Sessiz Ev ismini taşıyor. Sessiz Ev dikkatli okunduğunda Cevdet Bey ve Oğulları romanının bir devamı olarak görülebilir. Kitaptaki olayların akışı Cevdet Bey ve Oğulları ile örtüşmektedir. Yine bir postmodern toplum yapısı çizen Pamuk bu kitabında da bir ailenin yaşamını ve düşüncelerini kendine özgü melankolik üslubuyla anlattı.

Pamuk’un tarihi romancılığa ve Benim Adım Kırmızı kitabına adımı sayılan ilk tarihi romanı Beyaz Kale ile geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. Osmanlı döneminde geçen kitapta 17. yüzyılda esir alınan bir Venedikli ile bir Osmanlı asilzadesinin arasındaki ilişkiler çok iyi bir kurgu ile anlatılır. Roman Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da da Pamuk romancılığının duyulmasını sağladı. Kitap taşıdığı tarihsel ve bilimsel incelemeleri ile de önemli bir adım atmıştır Orhan Pamuk’un romancılığında. Ve yazarın en önemli ve ünlü kitabı kabul edilen Kara Kitap. Kitabın gerek kurgusu gerekse konu anlatımı Orhan Pamuk romancılığında yeni bir boyut açtı.

Postmodern romancılığı tarihsel romancılıkla kaynaştırmaya çalışan Pamuk kitabında İstanbul’a yer verdi yine. Şehirde yaşanan olayları kendi olay örgüsüyle dile getiren Pamuk’un bu romanı üzerine inceleme kitapları da yazıldı.

Orhan Pamuk’un en çok popüler olan ve onu en tanınmış yazarlar kategorisine sokan kitabı şüphe yok ki 1995 yılında basımı yapılan Yeni Hayat’tır.

Yazarın 1998 yılında çıkan kitabı Benim Adım Kırmızı adını taşımaktadır. Beyaz Kale gibi bir tarihi-polisiye roman özelliği taşıyan roman büyük ses getirdi. Kitabın kurgusu ve kahramanlarının yaşadığı olayları anlatımdaki başarı Orhan Pamuk’un kitapları arasında ayrı bir yer kazandı. Yazar kitabında Osmanlı Hat sanatının inceliklerine de yer verdi.

Orhan Pamuk’un Kar isimli kitabı 2002 yılında yayınlandı. Bu romanında Pamuk İstanbul dışına adım attı ve kitabında Doğu illerine yer verdi. Kar kitabı, Pamuk’un politik bir romanı olarak tanımlanmaktadır. Pamuk’un diğer kitabı ise bir anı kitap özelliğini taşıyor. İstanbul (Hatıralar ve Şehir) kitabı ile Pamuk İstanbul’u ve çocukluğunda yaşadıklarını akıcı bir dille anlattı.

2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. Son kitabı ise “Masumiyet Müzesi” adını taşır.

Yeni Hayat: Eser, Orhan Pamuk’un kült eserleri arasında yer almaktadır. Kırk dilden fazla çevirisi yapılmıştır. Herkes tarafından ilginç, akıcı ve çarpıcı bulunmaktadır. Roman “Bir gün bir roman okudum ve hayatım değişti” sözleri ile her şey başlamaktadır. Osman , üniversiteli hayata küskün bir gençtir. Üniversitesinde ki Canan adlı bir kıza aşıktır. Canan’ın sürekli elinde gördüğü ve okuduğu kitabı merak eder ve gider satın alır. Gündüzleri bazen üniversiteye gider , gece boyu ise bu etkileyici ve sürükleyici kitabı okur. Osman , bir gün Canan ile tanışma fırsatı bulur ve konuşma sırasında Canan’ın bir sevgilisi olduğunu öğrenir. Osman bu duruma çok üzülse de , okuduğu kitabın etkisi sayesinde umutsuzluğa düşmez. Bir gün Canan ve sevgilisi ortadan kaybolur. Osman bir karar alır ve annesini evini her şeyini geride bırakıp onları bulmak için peşlerine düşer. Rastgele bir otobüse biner ve sonunu bilmediği diyarlara yolculuğa çıkar.

Masumiyet Müzesi: 28 Nisan 2012’de açılmış olan müzenin tüm Türkiye’ye duyurulduğu bir roman olması açısından önemlidir. Hem bir müze hem bir romandır. Kemal Basmacı, Sibel adlı güzel bir kızla ilişki yaşar. Bu ilişki sırasında sevgilisine çanta almak için gittiği bir dükkânda hayal meyal hatırladığı uzaktan akrabası Füsun’u görür. Füsun tezgâhtardır. Ona âşık olur. Ancak yine de Sibel’le nişanlanır. Füsun ise bunun üzerine Kemal’den kopar. Ancak Kemal Füsun’u unutamadığı için eşinden ayrılır. Füsun ise Feridun adlı hayalperest bir sinemacı ile evlenmiştir. Kemal Füsun’a yakın olmak amacıyla, Feridun’a çekeceği film için yardımda bulunur. Olayların sonunda Füsun, Feridun’dan ayrılır. Kemal Füsun’a kavuşur. Ancak arabalarının kaza yapması nedeniyle Füsun ölür, Kemal ise aylarca komada kalır. Kemal Füsun’un eşyalarından bir Masumiyet Müzesi kurmayı planlar. Müzenin kataloğunun roman gibi yazılmasını istediği için ünlü yazar Orhan Pamuk’a ulaşır. Orhan Pamuk, Füsun’u yazdığı yazı ile anlatır ve roman biter.

Cevdet Bey ve Oğulları: Pamuk’un ilk romanı olması ve romana “Tipik bir 19. yüzyıl gerçekçi romanıdır.” demesi açısından önem taşır. Annesini ve babasını kaybetmiş olan Cevdet Bey, uzak akrabası olan Zeliha Hanım ile aynı evde yaşamaktadır. Kendisi İstanbul’un ilk Müslüman tüccarıdır. Cevdet Bey’in abisi Nusret ise veremdir ve son günlerini yaşamaktadır. Abisi, kardeşi Cevdet’e çocuğunu yanına almasını vasiyet eder. Cevdet Bey’in otuz yıl içerisinde Osman, Refik ve Ayşe isimli üç çocuğu olmuştur. Cevdet Bey’in bu çocuklardan da torunları vardır.

Cevdet Bey Müslüman bir toplumda tüccarlık yapmakla marjinal bir kişilik olduğunu düşünür. Çünkü yaşadığı dönemlerde tüccar olanlar genellikle gayrimüslimlerdir. Cevdet Bey bu aykırılığı bilinçaltına attığından bunu rüyasında da görür. Rüyasında sınıfının su bastığını ve hocanın da kendisini cezalandırmak istediğini görür. Ama buna cesaret edemez. Sınıftaki su Cevdet’in teridir. Hoca ise toplumu temsil eder. Cevdet Bey’in bilinçaltında toplum tarafından ezildiği ve sınıf ayrımına tabi tutulduğu duygusu vardır. Bu yüzden de paşa kızı olan Nigar Hanım ile evlenmek istemiştir. Yaşı ilerledikçe hedeflerine ulaşmış olan Cevdet Bey, bunu yine de yeterli görmemektedir. Sonraları sağlık sorunları da baş gösterir. İşlerini oğulları yürütmeye başlar. Kendisi de “50 Yıllık Ticari Hayatım” adlı bir kitap çıkarmaya çalışır. Bu süreç içerisinde de ülkede önemli siyasi değişiklikler olur ama Cevdet Bey siyasete ilgisiz kalır. Cevdet Bey kitabı çıkaramadan vefat eder.

Kar: Orhan Pamuk Türkiye’nin siyasi atmosferini Kars’ı örnek göstererek tahlil etmeye ve bu roman üzerinden görüşlerini açıklamaya çalışmıştır. Yoğun bir polisiye atmosfer oluşturmuş olması açısından önemlidir.

Olaylar Kars ilinde geçmektedir. Ünlü bir şair olan Kerim Alakuşoğlu kısaca “Ka”, Almanya’dan Türkiye’ye dönmüştür. Burada gazetecilik yapmaya başlar. Kars’taki kadın cinayetlerini inceler. Kışın en soğuk zamanlarında Kars’a gider. Kars’ta üniversiteden tanıdığı İpek adlı bir arkadaşının otelinde kalır. İpek eşinden boşanmış bir kadındır. Ka’nın Kars’a gelmesi büyük bir ses getirir. Nedeni ise gazeteci olmasıdır. Kars’ta kadınlar genellikle aşk acısı ya da bunalımdan dolayı intihar etmektedirler. Aralarında üniversitede okuyan ve başörtüsü taktıkları için okula alınmayan kişilerde vardır. Bu durum Kars’ta devletin dine karşı olduğu görüşünün yayılmasına neden olur. Üniversitede bir öğretim görevlisi de öldürülünce, Ka da ateistlikle suçlanarak hedef kişi haline gelir. Ka ise olayların üstüne kararlılıkla gider. Şehirde çeşitli olaylar olur ve sokağa çıkma yasağı uygulanır. Birçok kişi gözaltına alınır. Ka bütün bu olayları inceler ve Kars’ı “dünyanın bittiği yer” olarak adlandırır, ipek ise hayatının mutlu yüzüdür. Ona âşıktır. Olaylar durulur ve Ka Kars’tan ayrılır.

Kara Kitap: Orhan Pamuk’un postmodern roman sahasında şaşkınlıkla karşılanan ve büyük ses getirmiş olan romanıdır. Yazarlık dehasını göstermeye başladığı roman olarak kabul edilmesi yönünden önemlidir.

Galip amcasının kızı Rüya ile evlidir. Rüya gecenin geç saatlerine kadar polisiye roman okuduğu bir günün sabahı eşi Galip’i terk eder. Bir mektup da bırakmıştır. Galip romanda geri dönüşlerle Rüya ile okul yıllarında tanıştığını anlatır. Galip avukattır, yakın arkadaşı Celal ise Türkiye’nin tanıdığı bir köşe yazarıdır. Galip eşinin kendisinin neden terk ettiğine dair çeşitli izler bulmaya başlar. Rüya’nın ilk eşinin peşine düşer. Ona dönmüş olabileceğini düşünür. Ama onun evinde bulamaz. Bu süreçten sonra romanın sonuna kadar Galip’in Rüya’yı araması anlatılır. Rüya ile birlikte onun üvey abisi gazeteci Celal da ortadan kaybolur. Galip onun Celal ile olduğunu düşünmeye başlar, Celal’in evinin anahtarlarını bulur ve eve gider. Buralarda Celal’in yerine geçtiği ve kendisini Celal sananlarla konuştuğu olaylar yaşar. Romanın sonunda Celal öldürülür. Polis Celal’i öldüren kişinin bir berber olduğunu düşünür ve onu yakalar. Berber idam edilir. Galip Rüya’yı bulamaz ve Celalin gazetesindeki köşesinde yazılar yazar ve yazarlığa yönelir.

Beyaz Kale: Bazı akademisyenler tarafından Türk romanının ilk postmodernist romanı olarak kabul edilmesi ile önem arz eden bir romandır. Orhan Pamuk’un yabancı dillere ilk çevrilen eseridir.

Orhan Şakir Boğaziçi’nde özel bir okulda öğretmenlik yapmaktadır. Okulda okuyan fakir öğrenci Tahsin’in attığı taşla yaralanan Cemil’i evine götürmüştür. Cemil yalıda oturan zengin bir ailenin evladıdır. Orhan Şakir yalıda kısa bir süre kalır ve bu esnada burada Vedia isminde güzel bir bayanla karşılaşır. Orhan Şakir okulda yaşanan bu yaralanma olayının kendisine de sıçraması neticesinde okuldan ayrılır. Parasız günler geçirir, evinde soğuktan donmak üzeredir. Arkadaşı Necati ise ona başka bir okuldan iş ayarlar ve ona yardımda bulunur. Necati’yle Beyoğlu’nda gezen Orhan, Vedia’ya rastlar ve Vedia onu yalıya davet eder. Yalıdakiler onu iyi karşılarlar, okuldan ayrıldığına üzüldüklerini söylerler. Vedia ile arkadaşlığını ilerleten Orhan’ın Rüştü adlı bir rakibi de vardır. Vedia’nın annesi zengin olan Rüştü ile evlenmesini ister. Orhan’a ise Elazığ’dan bir miras kalır. Zengin olmasına rağmen annesi yine evliliğe müsaade etmez. Vedia bir gün annesiyle tartışarak evden ayrılır ve hasta olur. Tüberküloz teşhisi konulan Vedia’nın yanına gelen Orhan, yaşadığı olayların ağırlığını kaldıramaz ve kalp krizi geçirerek ölür.

Benim Adım Kırmızı: Impac Dublin En iyi Roman Ödülü’nü almış olan roman özellikle tuhaf anlatıcılara, fantastik unsurlara yer verilmesi açısından önemli bir romandır. Nakkaşlar üzerinden sanatta üslup, özgünlük, Doğu ve Batı’nın bireyselliğe bakışı gibi konuların işlendiği, gerçek dışı anlatıcılarla mizahi unsurların birleştiği bir polisiye hikâyedir.

Romanda Frenk usullerine göre resimletmek istediği kitabın tezhipçisi Zarif Efendi öldürülür. Enişte Efendi ise Kara’yı çağırtır. Başnakkaş’ın karşı çıktığı bu kitabın hazırlanması için nakkaşhanedeki nakkaşlar gizli gizli Enişte adına çalışırlar. Kitaba karşı çıkılmasının nedeni ise şeytan işi olarak görülmesidir. Enişte’nin kızı Şeküre ile Kara’nın da ilişkisi vardır. Şeküre Kara’ya kitabı bitirmesini şart koşar, bitirirse onunla evlenecektir. Zarif Efendi’nin katili Enişte’yi de öldürür. Kızı Şeküre ise uzun yıllardır gittiği yerden dönmeyen kocasından ayrılmak için Kadı’dan boş sayılması için kâğıt alır ve Kara ile evlenir. Bu süreçten sonra Kara’nın katili bulma macerası başlar. Sıra dışı olaylarla romanın kurgusu oluşturulur. Nefes kesen bir iz sürme vardır. Leylek, Zeytin ve Kelebek adlı nakkaşlarla ilişkiler, Hasan’ın yaşadıkları romanın büyük bir bölümünü oluşturur. Olayların iç yüzünü bilen Zeytin romanın sonunda katil olduğunu itiraf eder. Nakkaşhanede Zeytin de öldürülür.

Postmodern Roman:

Postmodern romanlarda kurgulanmış bir “olay” yoktur.

*Postmodernist anlatılarda amaç, olay anlatmak değil, olayın oluşturduğu izlenimleri, duyguları anlatmaktır.

* “Karamsarlık, yalnızlık, bunalım, gerçek arayışı” gibi duygular ifade edilir.

*Postmodern romanlarda kronolojik bir olay veya anlatım yoktur.

*Zaman akışkan değil durağandır.

*Postmodern romanlarda yaşanan “an”lar vardır.

*Yazar, duruma göre zamanda geriye dönüş (yaşanılanı kesintiye uğratıp geçmişe bir parantez açarak) veya zamanda atlama gibi karışık zaman dilimlerini anlatır.

*Postmodern romanlarda, neden-sonuç veya başı-sonu sıralaması yoktur.

*Postmodern eserlerde “ilahi, I. tekil, III. tekil bakış açıları” iç içe kullanılır.

*Postmodern metnin tek/doğru ve mutlak bir yorumu yoktur, okur sayısı kadar yorumu vardır.

*Metin, birden fazla sonla bitirilebilir.

*Metinler, okurun yapıcı olmasını gerektiren bir okuma gerektirir.

*Yazar-metin-kahraman üçlüsünün yerine “okur” önemlidir.

*Postmodern metinlerde yazar, anlatımın bir kurmaca olduğunu okura hissettirir.

*Yazar, okurla konuşur ve anlatının bir hayal ürünü olduğunu vurgular.

*Metni yazma serüvenini olmadık yerde anlatarak metni nasıl kurguladığını okurla paylaşır.

*Bu anlatım tekniğine, “üstkurmaca” denir.

*Alaycı tutum benimsenir ve saçma bulunan durumlar alaycı bir üslupla anlatılır.

*Gerçek yaşamda karşılaşılan kişilerle hayal dünyasının kişileri, masal kişileri, çizgi film kahramanları birlikte verilebilir.

*Postmodern metinlerde amaç, “roman yazmak değil roman kurmak”tır.

*Postmodern romanlarda roman kişileri, başka romanların kahramanlarıyla konuşturulur veya kurgu içinde başka eserlere göndermeler yapılır. Buna “metinlerarasılık” denir.

*Postmodern romanlarda, kimi zaman başka türlerin “üslubu” taklit edilir. (pastiş)

*Kimi zaman belli bir metnin “konusu” taklit edilir. (parodi)

*Postmodern romanlar türlere ayrılır:

Üst kurmaca romanlar, bilimkurgu romanları, fantastik romanlar, büyülü gerçekçilik romanları

*Postmodernist anlatımda iki tür yaklaşım vardır:

Birincisi, “seçkinci/elitist” eğilimdir ki seçkin okur için yazılan metinleri kapsar.

İkincisi “sıradan” okura hitap eden “popülist” eğilimdir.

Örneğin, Murathan Mungan’ın “Üç Aynalı Kırk Oda” adlı metni popülist; Hasan Ali Toptaş’ın “Bin Hüzünlü Haz” adlı anlatısı popülizme hiç yer vermeyen seçkinci bir yapıttır.

Postmodernizmi Esas Alan Bazı Eserler:

Hasan Ali Toptaş – Bin Hüzünlü Haz, Gölgesizler

Metin Kaçan – Ağır Roman, Fındık Sekiz

İhsan Oktay Anar – Puslu Kıtalar Atlası, Kitabü’l Hiyel

Pınar Kür – Bir Cinayet Romanı

edebiyatvadisi

Next Post

Hisarcılar

Pts Tem 8 , 2019
HİSARCILAR: Hisarcılar, Türk şiirinde görülen yenilik hareketlerinde sanatçıların “dil, şekil ve konu” karşısındaki tutumlarını belirleyen iki kutup olduğunu savunurlar. Bu kutuplardan birini, her farklılaşma ve değişmeyi şiirde yenilik sayanlar; diğerini de, -tek başına kendilerinin temsil ettiğine inandıkları- bu görüşün tersini savunanlar oluşturmaktadırlar. Hisarcılara göre şiir dilinde yenilik; şiiri ölü kelimelerden […]

You May Like